Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Acının tadını çıkarın

İnsan hayatı dönem dönem çeşitli sıkıntılarla ve acılarla dolu, bazı hayatlarda bu dönemler peşi sırayken bazı hayatlarda yaşanılan tek bir acı koca bir ömre bedel olabiliyor. İnsan bu acı dönemlerini var oluş maksadı üzerinde anlamlı bir temele oturtmaya çalışıyor tabi, çünkü bu kadar çok şeyi fantezi olsun diye yaşamiyorduk herhalde, adına sınanma dediğimiz, imtihan dediğimiz bu ömür yolculuklarinda, acılarımızın bir mükafatı olduğuna inanıyoruz, adeta yaşama amacımız acı çekmek ve bunun üstesinden gelmek oluyor. Hatta eğer bir hayatta sıkıntı ve keder yoksa, o hayattan ve kuldan bir cacık olmaz, inancımız bunu söylüyor, sonra diyorum ki ben, madem ki acı çekmeye, pişmeye ve olgunlaşmaya geldik, öyleyse öyle güzel acı çekeyim ki, bunun bir havası, karizmasi olsun, madem ki acı cekmedigimiz her an her dakika, boşa geçmiş zaman, ve vicdan azabı, öyleyse sıkıntılarımizin kıymetini bilelim. Mutluyken ya da çok şükür feraha ermişken bile, insanın içinde anlamsız bir suçluluk psikolojisi,

Ham Meyvayı

Ham Meyvayı koparmayın dalından ne size faydası olur ne kendine. Herşey olgunlastıgında güzel. Ham bir meyveden ya da pişmemiş bir yemekten kimsenin keyif aldığını ya da kendine fayda sağladığını görmedim. Hayat ile münasebetimize acemilik diyelim, ilk kez yürüdüğümüz bir yol daha önce bu dünyaya hiç gelmemiştik. Saflıgımızla tecrübesizligimizle birçok hatalar yaptık, şimdi bize bir fırsat verilse hani hep söylenir, şimdiki aklımla o zamana geri dönsem diye, ahh nerde öyle bir dünya ! Belki de asıl marifet, aklımızı içinde bulunduğumuz andan daha ileri bir zaman içinde öngörebilmek ve ona göre davranmak. Tecrübe öyle tatlı bir nimet ki! Daha önce yürüdüğünü z bir yoldan bir kez daha geçmek, nerde kavis var nerde dönemeç bunları bilerek ilerlemek bir önceki deneyime göre çok daha keyifli ve başarılı bir yolculuk. Takdir edersiniz ki, tecrübe nin hata yapmakla başarının başarısız olmakla kopmaz bir ilişkisi var. Hatasız başarı olabilir mi, eğer bir akıl hocası tarafından yonledirilmiyo

Güçlü olmak mı zayıf olmak mı?

Herkes güçlü olmak ister önce, kendi kendine yetebilmek, kimseye muhtaç olmamak, sonra başkalarına yardım edebilecek kadar güçlü olmak ister, dimdik durabilmek kimseye eyvallah etmemek ister . Sonra güçlü olmanın bir bedeli olduğunu anlar insan. Her güçlülük kendine göre farklı düzeylerde bedeller ister. Bazı bedeller yalnızlıktır bazı bedeller ise kimsenin bilmediği büyük günahları bilerek ve bunu bilmenin bilincinden doğan ızdırabı taşımaktır. Hal böyle olunca güçsüz diye gördüğümüz insanların aslında ne kadar büyük bir serveti olduğunu siz düşünün. Güçlenir insan, sonra bir bakar, canının acıma yanma lüksünü kaybetmiş, güçlenir insan sonra bir bakmış, sevilme lüksünü kaybetmiş, mutlu olma, tatminlik duyma gibi hisleri kaybetmiş, peki hani güçlü olmak mutluluktu? Nerde güçlü bir insan görürseniz, bilin ki bir o kadar güçsüz olmak  istiyordur çünkü herkes naif olma hakkını kullanmak ister. Canı yandıgında ağlamak ister, biri onun acıyan canını üflesin, öpsün de geçsin ister. Güçlü bir

Hiç Şaşırmıyorum Artık

Hiçbir şey beni şaşırtmiyor artık, özellikle insanlara hiç şaşırmıyorum, söz konusu bir insansa her türlü aptallıgı, cehaleti, pisligi, kötülüğü, aşağılıklıgı, bencilligi normal karşılıyorum. Cami gibi görünen ama aslında şeytan mabedi olan insanları da gördüm ya, bu hayatta hiçbir şey beni şaşırtmaz ve bütün teoriler, bütün ezberler benim için geçersizdir. Yıllarımızı, kalbimizi, değerlerimizi verdiğimiz insanlar tek bir an içinde hayatımızdan çıkıp gittiler ve bir gram bile canımız yanmadı ya, bu hayatta hiçbir şey beni artık şaşırtamaz. İnsanlara ve içlerinde taşıdıkları insani hastalıkları gördüm ya, kustukları hicbirsey midemi bulandırmıyor üstelikte tam önüme tam avucumun içine kusuyorlar ama yine de midem bulanmıyor. Güçlü insan ilişkilerimiz güçlü bağlarımız taa çocukluk günlerimizde kaldı. Aslında insan belli bir yaştan sonra adeta hayatı yeniden ogrenmeye başlıyor. İnsan ogrenmeye asıl çocukluktan sonra başlıyor oysa öğrenme dönemi çocukluk dönemiydi ama öyle değil, hayat dön

Anladım Ki Hayat...

Anladim ki hayat, payına düşene razı olmaktan, şükrederek yaşamaktan ibaret. Bugüne kadar arzu ettiğimiz ne varsa sahip olamadık ve inancımız gereği hepsini hayra yorduk. Daha güzeli, daha hayırlısı olur dedik, olacaktır da nitekim. Lakin sonra şunu düşündüm, daha iyisi daha hayırlısı, şükür yaratır da aşk yaratır mı, heyecan yaratır mı, tutku coşku yaratır mı? O çocukluk heyecanını, inancın kırılmış kalbini onarıp, sanki hiç kırılmamış gibi yapar mı?  Hakkımızda hayırsız olan ne varsa onlardan bertaraf edilmemeliydik. Kaderimizde yazılı olanlarla, aklımız gönlümüz senkronize çalışmalıydı. Hayırsıza sahip olmanın mutluluğu, daha dogrusu arzu edilene kavuşmuş olmanın mutluluğu bize bir ömür yetmez miydi? Aslında hayırsız olma diye bir kavram da yoktur, kaderde yazılı olan vardir ve hiçbir kader yazısında ayağınıza taş bile değmeyecek diye bir garanti yoktur. Hal böyle olunca gönül istediğiyle imtihan olunsaydı, hem kendi düşen ağlar mıydı, sonu hayal kırıklığı bile olsa olsun ben muradı

İlk defa bugün

İlk defa bugün çiçeklerin kokusunu aldım, mis gibi bahar içime nüfuz etti. İlk defa bugün güneş parladı sıcaklığı tenime değdi. Yolda gördüğüm köpeklerden bile korkmadım, zaten çok sevdiğim sokak hayvanlarını daha bir sevdim. Sanki bütün canlılar, sevgiyle aşkla müthiş bir mutluluk ve coşkuyla yollarına gidiyorlardı. İçimi öylesine bir mutluluk sardı ki, kendimi o kadar güvende hissettim ki, bütün endişelerim uçtu gitti. Peki ne oldu dersiniz, kanseri mi yendim, çok büyük bir beladan mı kurtuldum, büyük bir miras mi kaldı, vs vs. Hayır, yalnızca bir duamın kabul olduğunu görür gibi oldum. Dua ne büyük bir mucizeymiş. Kabul olur gibi olduğunu görmek bile, insanı mânevî derecesinde biraz daha yukarı taşıyor. Hani hep derler ya, yürekten kalpten isterseniz diye, bu klişeler klişe oldukları için genelde bir farkındalık yaratamazlar, ama haklılıklarını ispat ettiklerinde, çok büyük çığır açarlar. Öyle kalpten isteyin ki, çaresizce olsun, umutsuzca olsun, önemli değil, kabul olma ya da gerçe

Dünyanın en matah şeyi

Dünyanın en matah şeyi nedir ? Bunu uzun zamandır düşünüyorum ve bir cevap arıyorum. Dünyanın en matah şeyi nedir, cinsellik mi, cok para kazanmak mi, kariyer yapmak mi, evlenmek mi, aşk mi, ve daha sayabilecegimiz bir sürü şey var. Bana öyle birşey söyleyin ki, insan hayatında çok değerli bir yeri olsun, önemini hic yitirmesin ve her daim fayda sağlasın, iyilik sağlasın. Şöyle dönüp bir bakıyorum dünya hayatına, kayda değer hiçbir şey yok, hangi meyvesinden tadarsaniz tadın eni sonu, çürük bir meyve. Diyelim ki dünyanın en ünlü top modelisiniz, ee yıllar geçecek yaşlanacak ve vücudunuz yaşlanmaya karşı koyamayacak ve bütün populerite acı bir mazi olacak. Diyelim ki size göre dünyanın en matah şeyi spor yapmak, o da aynı sebeplerle birgün yok olup gidecek. Diyelim ki dünyanın en matah şeyi sürekli eğitim ve akademik kariyer, eninde sonunda her insan gibi ortalama şartlarda toprağa gömüleceksiniz, malesef mezarınızı yüksek dereceden gommeyecekler mezar taşınızda yüksek bilmem ne yazmaya

Bana Bir Ev Verin

Bana bir ev verin, bir de içine iyi bir hayat arkadaşı verin. Ben o evde yemekler yapayım, temizlikler yapayım, kurabiyeler poğaçalar mis gibi koksun ev, ev gibi olsun. Bir evi ev yapan içindeki, temizlik ve yemek kokusu değil midir ? Bana bir ev verin ben o evde mutluluk ureteyeim, kendime de yetsin komşulara da, sonra sokağa sonra ulaşabilidigim her yere. Bana bir ev verin, ben o evde mutlu çocuklar yetiştireyim, onlara egoist ya da megolaman olmayı değil mutlu olmayı öğreteyim. Bana bir ev verin tüm ömrüme hayatıma kafi gelsin. Dünyanın bütün diğer nimetleri ise isteyenlerin olsun, onlar hangi kariyerlere aşıksa, onlar hangi tutkuların peşinde koşuyorlarsa koşsunlar, benim yeni bir dünyaya sahip olabilmem için bir ev yeter. Unutmayın en güvenli yer, eviniz ! Ordan daha korunaklı, daha huzurlu bir yer olamaz. Hücre kadar bile olsa, insanın kendi evi eger mutluluk üretebiliyorsa koskocaman bir dünyadır ve hektarlarca orman oksijen üretiyormuscasına ferahtır. Altından saray gibi görünü

Değişime Açık Olun

Vallahi konu başlığı olarak cok sıkıcı oldu ama anlatacağım meseleyi en iyi ifade eden başlıkta bu başlık oldu yapacak birşey bulamadım. Hiç sevmem bu kişisel gelişim meselelerini, mesajlarını ve repliklerini biliyor musunuz!  Çok itici ve cok bildimcilik gibi geliyor bana, herneyse bu konu başka bir konu. Esnek zihninli bir insan olmanın avantajlarını size anlatmakla bitiremem. Hayatınızın bazı dönemlerinde öyle ilginç şeylerle karşılaşıyorsunuz ki, uzun zamandan beri alışegeldiginiz bir durumu değiştirmek durumunda kalabiliyorsunuz. Değiştiremezseniz yani adapte olamazsanız zaten sıkıntı yaşıyorsunuz. Çok şükür ki ben, esnek zihninli bir insan olduğum için, adapte olamama sıkıntısı hiç çekmedim. Birgün öyle birşey oldu ki, degistirebilecegimden şüphe duydum. Tam 16 yıllık eğitim hayatım boyunca kendine özgü olan yazı karakterimi değiştirmemi, daha dogrusu daha derli toplu hale getirmemi söylediler bana. Bakın yazı gibi, insanın karekteristigi haline dönüşmüş bir olaydan bahsediyorum.

Aşağılık Kompleksi

Üzülerek söylüyorum ki bu bizim toplum olarak bir rahatsızlığımız, sorunumuz ne derseniz artık. Bunun sebebi kişisel gelişim kültürümüzün zayıf olması mı bilmiyorum. Hiç sevmem ama kişisel gelişim muhabbetlerini söz konusu bu mesele olunca, gerekliliğini anlıyorum. Bu konuya tekrar döneceğim ama bir de şu husus var ki, gelişmekte olan bir ülke olarak, ekonomik göstergeler geliştiğimizi gösteriyorlar lakin zihinsel olarak, bir gelişme gosteremedigimiz aşikar. Öyle ki, çok az başarı hikayesi var. İnsanların kamu sınavlarını kazanıp memur olmalarından bahsetmiyorum takdir edersiniz ki. Bu gün bu kadar o sınavın önünde yığılma olması da, halen gelişmekte olduğumuzu gösteriyor (!) Öyle olmasa, İnsanlar Anadolunun bilmem ne ucrasina yeni bir hayat kurmak için gitmezlerdi herhalde. Öğretmenlik idealistlik, köylere de eğitim vay efendim, hizmet her yerde olayından bahsetmiyorum meselemiz o değil. Özel sektör alanında insanların eğitimleri ve donanımları ile bir yerlere gelebildiklerine şahit o

Tetikte Bekleme

Herkesin hayatında kırgınlıkları olmuştur. Herkes kendi hayatında küçük büyük bir takım davalara taraf olmuştur. Diyelim ki haklı tarafsınız, zaten bu yazı ancak hak sahibi olanlar için yazılabilir. İnsanoğlunun en büyük yaşama amaçlarından biri, hakkın adaletin yerini bulduğunu görmektir, bu arzu biz insanları yaşamaya motive eder, demek ki kırgınlıklarımız ve haklı davalarımız Allah a olan inancımızı ve muhtaçlıgımızı percinleştiriyor. Ancak burda ki adalet arayışımızın kin ve nefret üzerine oturmaması gerekiyor çünkü Allah kinin ve nefretin Allahi değil, Allah yüce gönüllügün ve affediciligin Allahidir. Peki hem adalet peşinde olacağız hem de davacı olmayacak  mıyız?  Eger bir davaya taraf olmuşsanız zaten sizin davacı olmanıza gerek yoktur, iğneden ipliğe herseyin kayıt altına alındığı bir adalet sisteminde kimsenin hakkı zayi olmaz merak etmeyin. Benim idrak ettiğim kadarıyla evrenin ceza mekanizması, olay taze iken değil soguduktan sonra  başlıyor. Çünkü olaylar örgüsünün bir sı

Koca parası yenir mi ?

Hem de çok güzel yenir ! Annenizin ak sütü ile helâllik bağlamında yarışır. Konu başlığı çok amiyane bir  tabir oldu, ama zaten bu konu başlığı kendi içinde  çok amiyane. Kimilerine göre koca eline bakmak bir ilettir, burda asıl illet  olan şey adamın kendisi olmalı ki, eline bakmakta illet bir olay oluyor. Bu kapitalizm en çok kimlerin işine yaradı derseniz, bir patronların bir de erkeklerin işine yaradı, ekmeklerine yağı balı kaymagı sürdü, önlerine gümüş tabakta sundu, cok kolay demorolize olan ve galeyane gelen kadınlar "Wè can do it" diye bağırmaya başladılar, He gülüm he "Wè can do it " o yüzden çalışmak sana işkence gibi geliyor, bilmem ne plazasinin içinde bilmem ne yöneticisi de olsan, pencereyi açıp, hönküre hönküre ağlamak istiyorsun. Allahım ben nerdeyim, suan ne ne yapıyorum kimin kölesiyim diye düşünürken, keşke bir tane adamın kölesi olsaydım o da aşık olduğum adam olsaydı diye, içten içe kahroluyorsun. Birinci ağızdan dinlediğim hikayeler var, inceci

Fakir ama Gururlu !

He gülüm he zaten senden de başka birşey olman beklenemezdi! Fakir olup gururlu olmak sizce matah birsey mi ? Burdaki fakirligi gece konduda oturma, fabrika da tütün sarma olayıyla özdeslestirmeyelim, burdaki fakirlik birşeyden  yoksun olma halidir, sizi hata yapabilmekten alı koyan bir yoksunluk hali. Diyelim ki fiziksel olarak yetersizsiniz pek dikkat çeken bir insan değilsiniz bu durumda ben muhafazakâr, kendi halinde sade bir insanim demeniz ne derece takdir toplar ? Zaten olabilecek en mantıklı insan davranışını sergiliyor olursunuz asıl marifet günaha davet eden şeytan tüyünüze rağmen muhafazakar davranıyor olmanızdır. Sizce de hata yapilabilirlikle imkan olanak arasında müthiş bir bağ yok mu ? Nedendir bilinmez toplumun alt kesimlerine doğru indikçe insanlar ütopik şekilde erdemli davranışlar sergilerler müthiş bir onur, gurur tablosu vardır. Yalan söylemez haram yemezler, bir günlük çalışma planı içinde her bir dakikanın hakkını vermeye ve üretmeye çalışırlar aksi takdirde ka

Biz İnsanların Kaderlerini Çabalarına Bağlı Kıldık

Bu ayette adı geçen insanlar yani bizler, bu ayeti yanlış idrak ediyoruz, yanlış yorumluyoruz tabi doğru olduğunu düşündüğüm yorum ise kendime göre, kendimce. Bu ayetin manası, insanların arzu ettikleri şeylere cabalarlar ise sonunda onlara kavuşabilme ihtimalinin artması değil, ilahi sonlarının yani akıbetlerinin kendi çabalarına bağlı olduğudur. Yani biz İnsanların iyi olmayı ya da kötü olmayı tercih etmesi kendi irademizin neticesidir. Ayette bahsedilen kader ilahi sonumuzdur yani cennete mi yoksa cehenneme mi gidip vatandaş olacağımız kendi cabalarımız sonucundadır. Gelin şöyle bir örnekleyelim, Ahmet abi senin gençken aşık olduğun kız vardı ya abi, sahi sen onunla niye evlenemedin? Berk hani senin kazanmak istediğin bir okul vardı ya sen onu niye kazanamadın? Hayri abi senin hani şu kurmayı düşündüğün iş vardı ya bir türlü onu kuramadin, Melahat teyze ise bir türlü hayal ettiği eve geçemedi o evde oturamadı. Maddi ya da manevi ne olursa olsun hangi şeyi insan elde edileceğini kend

Zaman acımasızdır

Başlığı okuyunca devamını okumaya gerek kalmadı gibi bir his oluştu içimde, tek başına herseyi ifade etti ama yine de açmam lazım, bir farkındalık göstereceğim çünkü, zaman acımasızdır, bizleri yaslandırdırdıgı yüzümüze kırışıklıklar eklediği için değil , ya da yaşlanmaya bağlı olarak hastalandıgımız için de değil, acımasızca anılarımızı içine çekip onları buharlastırıp hiç yaşanmamış gibi yaptığı için, acılarımızı, kinimizi Şahsiyetimizi yok ettiği için, dün çok benimseyip içselleştirdigimiz meseleleri bugün su sabun kadar köpük haline dönüştürüp onları hiçe saydığı için, zaman çok acımasızdır. Dalga geçer bizimle. Vardır ama görünmez. Korkunç bir görünmez pota bu, içine çektiği ömürlerimizi ve yasanmıslıklarımızı öylesine ürpertici bir şekilde eritir ki, bir daha o anları asla göremeyiz  bir daha asla o anlara geri dönemeyiz, öylesine korkunç bir sirkülasyon bu! Akıp giden zaman bir nehirden daha coşkulu akarken hiçbir ses çıkarmaz, boğup giderken bizleri hissettirmez bile. Zaman acı

Egoist Kişilik Bozukluğu

Ah sevgili dostlar ah siz zavallı kendi halinde sıradan ınsanlar, dostlar dediğime bakmayın benim hiç dostum yoktur aslında, varsa da zamanla yitirdim galiba. Yitirdim çünkü onlar beni anlayamadı ben de onları anlayamadım, anlayamadım çünkü ben mananın derinliklerinde yüzüyordum onlar basit beşeri ilişkileri içinde dolaşıyorlardı, hem benim çok kutsal varoluş sebeplerim amaçlarım vardı onların ise basit gereksinimleri, mesela onlar sevmek sevilmek istiyorlardı ama benim böyle bir amacım hiç yoktu çünkü ben bana yetiyordum hem de artıyordum bile dedim ya çok mühim meselelerim vardı diye. Ben sevgili dostlar, sizin hiç okumadıgınız kadar kitap okurum, sizin hiç kafa yormadiginiz şeyler üzerine akademik çalışmalar yaparım, sizler basit dertlerinize kafa yorup birbirinizi sevmeye devam ederken ben kendime ne koyabilirim sürekli bunun peşinde koşarım. Kaliteli zaman geçirmek için evim,  kahvem, kitabım bana yeter. Varsa yoksa kendi ideallerim kendi başarılarım başka derdim yoktur benim, siz

Korunaklı hayatlarımız

Bizim zavallı, korunaklı küçük hayatlarımız içinde en küçük bir risk taşımayan sürekli olarak ihtiyat altına almaya çalıştığımız acizane, nacizane hayatlarımız. Akıl denilerek bizlere bahşedilen donanım aksamimiz bizi her daim korumaya çalışıyor, aldığımız bütün kararlar uzulmemek için pişman olmamak ya da vs vs başka olumsuz duyguları hissetmemek için, sürekli bir otokontrol mekanizması olarak işleyeduruyor bu aksamı çok iyi kullananlara vay be ne akıllı insan diyoruz, kullanamayanlara delirmis, deli, akli dengesini yitirmiş diyoruz, belki de deli diyerek adlettigimiz insanlar, aklımızın bizi içine hapsetmeye çalıştığı dar sınırları zorlamaya çalışıyorlar, bedel ödemek risk almak gibi lüksleri var belki de. Zaten akıl dediğimiz şey, en çok akıllı insanları üzüp yıpratmiyor mu? Hani hep derler akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol, dünya senin kahrını çeksin diye. Tabi deli olmakta tercih ya da tercih edilebilir, yapılabilir basarilabilir bir olay değil oda biraz zihin ayarla

Yegane Var Olma Amacımız

Kadın olalım ya da erkek olalım cinsiyetimizden önce, insan olarak sınıflandırılırız, ve insan olarak tek başına bir amacı temsil ederiz, hepimizin günlük ya da ilahi, ulvi amaçları var. Kadın olmamız ya da erkek olmamız bizi bazı şeylerden muaf etmiyor. Bir kadın da bir erkek gibi geçim derdi üstlenebiliyor, bir kadın da bir erkek gibi dini ibadetlerini yapmakla mükellef. Gerçek hayat ve günümüz yaşantısı herkesi eşitlemiş durumda, peki öyleyse nasıl oluyor da bazen bir kadın kendi var olma  sebebini tuvaletin banyonun ışıldaması olarak hissedebiliyor? Bu kadar dışkıdan (argo tabirini kullanmak istemedim, anladınız siz ne olduğunu) bir yaşama sebebi ve var olma maksadı olabilir mi! Bir kadının da kendi kişisel zamanı vardır, ibadet eder, yazar, çizer,  düşünür, irdeler, maneviyatında yol alır ve kendini insan gibi hisseder. Benim önceliğim kendimim! Ev benim yaşama alanım ve o ev benim için var, ben onun için var değilim, koltuğun kanepenin, banyodaki fıskiyenin hizmetiçisi olmak ne d