Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İyi olmak mı zor kötü olmak mı ?

Sizce hangisi daha zor? Genellikle iyi bir insan olmanın zor olduğu iddia edilir ama ben tam tersini iddia ediyorum zor olan kötü olmaktır. Çünkü kötü olmak bir bedel hatta süreklilik arz ettiğinde birden fazla bedel ödemeyi gerektirir ve takdir ederseniz ki bu bedeller ağır olabilir. Bedel odemek ise cesaret gerektirir. İyi insanlar ortalama sıradan insanlarken kötü insanlar sıra dışı insanlardır. Bu insanlar sürü psikolojisinin dışında hareket ederler. Sürünun geneli itaat etme boyun egme eğilimi gösterirken kötü insanlar aykırı davranış gösterebilirler. İyi insanlar kaderci bir davranış sergilerken kötü insanlar alternatif yollar yaratmak peşinde koşabilirler. Bu şekilde anlatırken kötülük bunun neresinde diye düşünebilirsiniz oysa kötülük muazzam bir şekilde cesaret olayıdır. Onurlu gururlu olmak son derece kolaydır peki bunlardan ödün vermeniz gerektiğinde bu bedeli odeyebilir miydiniz ! Bana öyle geliyor ki çaresizlikle aciziyetle iyilik arasında bir bağ var. Başarı ile kötülük

Develer, Kervanlar

İnsanlar... Ömrümüzden geçip gidiyorlar develer üstünde. Zaman dönemler halinde geçiyor hayatımızdan, dönemler ise bir kervan içinde ki, develer gibi adeta, sıra sıra dizilmiş gidiyorlar, her birinin üstünde tanıdık yüzler görüyorum, kimi ömrüme daimi yerleşik yapmak istediğim kimseler, kimi aman bir an evvel gitse kayıplara karşsa dediğim kimseler, işin acı tarafı, kimse kalmıyor ömrümde, gidiyorlar. Herkes  kendi yolunun yolcusu. Biri bari benim kendi yolumda arkadaşım olsa diyorum, biriyle yollarımız kesişse, biriyle varacagımız yer aynı olsa, yalnız olmak zorunda mıyız bu uzun ürkütücü yolda, içim ürpererek ve acıyarak  usulca sessizce kendime soruyorum. Kimse kalmıyor ömrümüzde kimseyi tutamıyoruz, hayat sürekli işleyen bir trafik gibi, bu trafikte bütün kervanlar hep hareket halinde. Sırtlarını görüyorum gidenlerin, uzaklaştıkça siluetleşiyorlar, vakit gün batımı oluyor, başları batan güneşin yüzüne düşüyor adeta bir fon gibi. İçim acıyor arkalarından bakarken, seveyim ya da sevm

Her şeyleri Var

Her şeyleri var, ama şükürleri yok. Aha geliyor sıkıcı konu diye mi düşündünüz? Genelde bu tarz konular çok sıkıcıdır çünkü çok sıkıcı bir üslupla verip veriştirilir oysa ben dünyanın en sıkıcı konusunu bile üzerine ilk defa konuşuluyormuş gibi konusabilirim. İtiraf etmeliyim ki bütün konu başlıklarım ve içerikleri sanki ezelden beri bildiğimiz ve artık sıkıldığımız konular gibi oysa yazdıktan sonra, hmm güzel anlatmışım diyebiliyorum. Aslında mevzular evet ezelden beri aynı, ama ben ilk ve tek kez yaşıyorum bunları, kendi başıma keşfediyorum ve ulu bir bilge deneyimlerini hazır bir şekilde önüme koymuyor. Gelelim şükürsüzlere!  Bir bakıyorum hallerine sanki sahip oldukları hersey zaten hakları olan şeylerdi hatta, bunlar ne ki daha iyisi lazımdı gibi bir ruh halleri var. Alala diyorum içimden ve hayretle bakıyorum sonra düşünüyorum ve onların yerine sorguluyorum, ne yapıpta haketmiş olabilirler diye. Hakkın belirleyicisi ne onu da bilmiyorum. Çok zekiyim akıllıyım deseler, akıl denen

Dindar insan antipatisi

Toplumda bir dindar insan antipatisi var bunun haklılıgını sorgulamam çünkü toplum tepkisi doğal olarak meydana gelir ve vicdani kararla alınır. Bir taraftan şunu da belirtmeliyim ki, dindar insan olmak için de öncelikle dinin emirlerini yerine getirmek icap eder, ağzından inanca dair sözler çıkan her insana dindar diyemeyiz, öyle olsaydı bütün insanları dindar olarak nitelendirmemiz gerekirdi. Ne acıdır ki, az biraz cümlelerinize yansısa inancınız aha dindar deniyor, peki bu kötü birşey mi, alala yok ben dindar değilim diye kendinizi savunmak geliyor içinizden ama tekrar ediyorum bir insana dindar denmesi için o insanın ciddi anlamda dinin hükümlerine göre yaşaması gerekiyor, tesettur, namaz, oruç, zekat ve devam ede giden emirleri yerine getirmesi gerekiyor ama işin esası belki de önce inançlı olmak gerekiyor. İnancın özü Allaha kulluk etmenin özü erdemlerden ve güzel ahlaktan geçmiyor mu ! Bugün toplumda en güvenilir insanın dindar insanın, Allaha aşık insanın olması gerekmiyor mu,

Hastane odası

Yaş ilerledikçe insan, Rahmaniyete biraz daha yaklaşıyor, ölüme biraz daha yakın olmamızdan belki de, sanki ömür denilen bir süreç sözleşmesi varmış gibi varsayımdan hareketle. Hastane odasında bulunurken düşündüm, buranın ruh hali dışarıya kıyasla ne kadar farklı diye. Burda insan dışarıya göre ne kadar da Rahmani, dışarda insan nefsinden ibaretken burada nefsinden öylesine uzaklaşmış ve yükselmiş durumda ki ! İnsan sadece yüreğini hissediyor, sadece yüreğiyle konuşuyor, hey gidi gençlik diyor hey gidi sağlık. Nasıl da boşuna geçti yıllar. Allahi anmak ve O'na güzelce ibadet etmek varken biz yalnızca nefsimizin sesine kulak verdik,  o eksik bu eksik, bizi dövdü durdu azgın mahkukat! Oysa herseyimiz varmış. Şimdi bu oda o kadar iyi anlatıyor ki,  niye var olduğumuzu, var oluş amacımızın ne olduğunu. Gec mi kaldık dersin yüce rabbim? Burda insan ne kadar da mahsun, mazlum, ve yüce gönüllü. Ömür göz önünden  geçiyor ve affedilmedik hickimse kalmıyor, kendimizden başka.  Bütün kırgınl

Ekmek yoksa çörek yesinler

Eğer bir Türk kadını iseniz, ekmeği ancak başka bir hamur işi ile ikame ederseniz, batıda makarna ile Asya da Prinç ile ikame etsinler biz hamurdan vazgecemeyenlerdeniz, ekmek yemeden doymayan giller ailesindeniz. Genetik yapımız böyle, kendi ekmeğini yapmayan bir kadın gördünüz mü bu millette!  Gelelim kabak dolmasına ve lahana sarmasına tek kelimeyle enfes oldu. Baharatlı, Salçalı, ve acılı yaptım takdir edersiniz ki, vallahi lezzet algımız bunun dışına çıkamaz. Ne uzak Doğu, ne Asya bizim yemek kültürümüzle yarışamaz. Onlar deniz ürünlerini yosunları suyun içinde yüzdürerek yiye dursunlar, bizim yemeklerimizde emek var, lezzet var. Hindistan'a bile gitsek milyon tane baharatın olduğu bir ülkede yemekler yağ içinde boğulmak üzere, nereyi ele alırsak alalım sanki bizimkiler daha bir temiz daha bir kalifiyelik eseri, derli toplu mis gibi. Dünya mutfaklarından edinebilecegimiz fikirler tüyolar olabilir ama yalnızca bir detay olabilir bizim için, bizim yemek kültürümüz kendi başına

Ayıklayın taşları

Bu taşlar bildiğiniz taşlardan değil ! Prinç  içinde olanlardan hiç değil ! Bu taşlar akla zarar taşlar. İsabet etmesi halinde sizi hem dünyanızdan hem de ahiretinizden edecek taşlar ! Kim mi bu taşlar ? Hayatınızdaki gereksiz insanlar. Sadece gereksiz olsalar iyi, çünkü her atıl kalmış şey zararlı olmayabilir üstüne üstlük bunlar zararlı gereksiz insanlar. Bu gereksiz, şeytanın askeri olmuş gamlı baykuş tipli insanlar genellikle kursagınıza oturmayı hedef alan taşlar. İşte onları ayıklayın hayatınızdan rahat bir nefes alın. Bakın çok ciddiyim bir nevi mutluluğun sırrını veriyorum size ne olur bunu yabana atmayın. Zaten hayatlarımız zor, nefsimizin ağırlığı bilmem kaç ton, huzur desen üç gram, bir de bu zor şartlar altında nifak tohumlarına hiç gerek yok. Sizi ajite eden, dram üreten, gücünüzden çalmak için acayip efor sarfeden bu insanlardan uzak durun. Usul usul kaçmaya başlayın benden size tavsiye. Kendinize sağlam bir kabuk oluşturun, doğa bile bunu kendiliğinden üretiyor, demek ki

Boşanmalar Artmış !

Eee buna şaşıran var mı aramızda ? Peki sizce bu dramatik bir durum mu? Bence değil! Farklı bir açıdan bakacağım olaya. Şöyle bir günümüz yapısına bakalım, eğitim seviyemize, ekonomik yapımıza, günümüz kültürel değerlerine bir bakalım. Geçmişe oranla üniversite eğitim düzeyinde o kadar çok insanımız var ki, istihdam meselesini bir kenara bırakırsak eğitime sadece eğitim, aydın beyin maksadıyla bakarsak çok ciddi bir aydınlanma donemindeyiz ve bu olay giderek te artacak. Eğitimin artmasıyla zihinler değişir, zihnin değişimine parelel olarak vizyon da değişir, kültür de. Eskiye oranla çileden beslenen arabesk bir evlilik anlayışı yok artık. Bakın ben görüp girebileceginiz en inançlı, en kaderci insanlardan biriyim ama zulme dönüşmüş mutsuzluga dayanmaya çalışmanın inançla kaderle ilgisi yoktur. Eğer hayat arkadaşımı seviyorsam ondan kaynaklı ya da ondan bağımsız şartlara dayanmaya çalışırım, çocuklarım varsa onlar için fedakarlık yapıp yine dayanmaya çalışırım ama beni özveriye itecek hi

Çaya tereyağı koymak

Buna ancak, bu neyin kafası diyebilirim. Aklımın fikrimin error verdiği, olsa olsa bu bir komedidir dediğim bir durum. Çaya terayagi koymak eski bir Türk geleneğidir diyor bilir kişi, o böyle söyleyince gidiyorum taaaa Orta Asya'ya atalarımızı öpüp kucaklıyorum, etrafıma bir bakıyorum hayvandan başka birşey yok malum heryer bozkır, ateşin üstünde ki yemeğe bakıyorum yahni, şaşırıyor muyum asla ! Giriyoruz otaga dünden kalan yemek te et yemeği, sonra bir bakıyorum, sen kıymetli misafirimizsin deyip "kımız" ikram ediyorlar,  alala siyah çay yok mu diyorum, daha anadolu ya varmadık, karedeniz de çay yetiştirmedik diyorlar,  ee haklısınız diyorum zira ben gelecekten geliyorum. Sonra soruyorum atalarıma yahu siz çaya tereyağı katıyormussunuz diyorum, ne çayı diyorlar hatta orda oturan yaşlı bir dedem katıla katıla gülüyor, Çin den falan çay almaya kalksalar ne Mana, milletin derdi bitki çayı mi. Heryer Ayaz buz, burda yaşamak için yatıp kalkıp et yemek yağ almak icap ediyor. U

Bohem Dekor

Bohem kelimesi ne demektir, insan bunu merak etmekten kendini alıkoyamıyor değil mi ? Bohem çingene, berdüşt demekmiş ve kelimenin Fransızca kökenli olduğu söyleniyor, tabi bu çingeneler ne zevkli ne vizyonel insanlarmış ben buna şaşırıyorum. Çünkü bugün bohem tarz diye bir tarz var ve belki de gelmiş geçmiş en iddialı tarzlardan bir tanesidir bu tarz. Ev dekoru olarak değil de, dış görünüm tarzı olarak ta, heyecanını hep koruyor. İnanılmaz çekici, egzotik bir görünüm. Bu seferlik mevzumuz dış görünüm olarak bohem değil malesef. Ev dekoru olarak konuşacağım. Bir önceki yazımda bahsetmiştim.   https://kapsulum.blogspot.com.tr/2018/03/fikrimiz-yok.html?m=0   Bu yazı da ucundan bahsetmiştim ama, Bohem konusu ayriyeten konuşulmayı fazlaca hak ediyor. Şimdi bugünkü bohem tarz anlayışının çingenelikle ne alakası var diye düşüneceksiniz haklısınız, ama  her zaman olduğu gibi bir dönüşüm söz konusu. Zamanla edebiyattan çok fazla kazanım elde edemeyen sanatçıların, yaşam tarzı olarak ta siraye

Sigara Tabakası

Yahu sigara içmek kötü birşey olmasa, şu sanata bakın, şu sigara içmenin kendi halindeki havasına bakın, tabiki sigara içmenin matah birsey olduğunu iddia etmem, doğrunun yanlışın temel mantığına aykırı, ama bana bir eylem söyleyin ki, kendi içinde bir havası olsun. Her doğru bir şeyin "cool" bir havası var mı mesela ? Muayenesini yaparken işini sanata çevirmiş bir doktor gördünüz mü ? Doktorluk karizmasının bir nişanesi, nesnesi var mı? Bir akışkanlıgınız var ve onun da kendi içinde bir felsefesi var, vallahi yanlış yere gitmiş bu ödül, bu şans ! Doğru bir yere gitseydi şimdi bu durumu alabildiğine köpürtmek vardı, ne diyeyim ki şimdi bu durumda, hepimizin birer tane tabakası olsun ama içinde sigara olmasın, yok olmuyor, bu konu sancılı bir konu. Sahi sigara içen insan kendini önemli biri mi hissediyor dersiniz, ya da çok havalı bir aktör falan. Vahşi batıda kovboy, sabahlara kadar bilimsel araştırma yapan profosör, roman yazan edebiyatçı, ya da mapus damında namus belasına

Fikrimiz Yok

Hayatta birçok konuda hiçbir fikrimiz yok, hasbel kader yaşıyoruz, mesela okul okuyacağız ne okuyacağımız konusunda bir fikrimiz yok, bir imaj yapacağız kim olduğumuza dair özümüzü bilmeye dair bir fikrimiz yok, evleneceğiz bir fikrimiz yok, ev dekor edeceğiz bir fikrimiz yok. Zevkimiz yok, vizyonumuz yok, onu demek istiyorum. Peki neden olabilir bu durum? Belki de çocukluğumuzdan itibaren kim olduğumuzu sorgulatmadı ailelerimiz bize. Şimdiki anneler babalar çok bilinçliler tabi, özellikle anneler. Çocuklarına  ne giymek istediklerini soruyorlar, ne yemek istediklerini soruyorlar, ve onun karakterini netlestirmeye çalışıyorlar,  onlara kendilerini bir birey olarak hissettiriyorlar. İşte böyle böyle bir insan kim olduğunu idrak etmeye başlar. En basiti üniversiteye gidiyoruz ve Kampüse ayağımızı bastığımızda, hayatın en güzel dönemi olan bu dönemi nasıl degerlendirecegimize dair bir fikrimiz olmuyor. Şimdilerde düşünüyorum da daha tadında nasıl yasabilirdim diye, yine de çok şükür ki,

Tecrübe, Olgunluk

Son zamanlarda en fazla hayranlık duyduğum şey, belki de hayranlık duymaya değer buldugum tek şey aslında söylem olarak iki şey, bir bütün olarak tek şey, tecrübe ve olgunluk. Neyi konuşup neyi konusmayacağını bilen, hayatta yaşadığı şeyleri öylesine yaşamamış, algı olarak hep açık kalmış ve sonuca geldiğinde düşüncelerini tutarlılık ilkesi ile birbirine bağlamış insanlara hayranım. Edep, erdem, kültür etik, sosyolojik  yapı bunların hepsini göz önünde bulundurarak sağlıklı bir kişilik oluşturmuş insanlara hayranlık duymamak mümkün mü ! Adam kurduğum bu cümle nerelere gider, sonra beni nelere maruz bırakır, karşı tarafa nasıl bir yansıma veririm diye düşünüyorsa ve soyleyeceklerini çok zor bir süzgeçten çok hızlı bir şekilde geçirebiliyorsa, bu adam hayranlık uyandıran insandır. Bu adam olgun ve tecrübe sahibidir. Gençlik yıllarında insanlar hoyrattır ve az yasanmisligin sebebiyle, söylemler tutarsız ve kafaya estiği şekildedir, hatta bunun adı onlara göre, düşünce özgürlüğüdür, oysa b

Maskenin Etkisi

Okuduysanız bilirsiniz, salatalık ve limondan oluşan basit bir cilt yenileme maskesinden bahsetmiştim ve hatta kendi yüzüme de uyguladığım esnada yazmıştım. Sonuç gerçekten etkili oldu, ağız çevremde strese bağlı olarak bir takım reaksiyonlar meydana gelmişti ve hayatımda bunu ilk  defa yaşamıştım, bu durum beni oldukça üzdü ve endişelendirdi çünkü cildime sirayet edecek kadar stres yaşamak beni panik etti, demek ki çok daha vahim durumlarda insanların başlarına neler gelebiliyor ve hatta benim başıma neler gelebilir diye düşündüm. Ağız çevremdeki reaksiyon birkaç gün sonra cildimde kurumaya dönüştü, üzerine krem de surebilecek iken ben bu salatalık ve limon olayını tercih ettim ve anında etki gösterdi belki krem sürsem bir iyileşme olmayacaktı. Yüzümde de bir beyazlaşma oldu sahi dedim  bu kürün fonksiyonu da buydu zaten "beyazlaştirma ve cildi yenileme". Cildim ciddi anlamda nemlendi ve renk tonu da dengelendi. Bu bakım kürüne sürekli olarak devam ettiğimde cildim için çok