Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Devam edemezsin

Bir insanı değil sonsuza kadar, ömrünün sonuna kadar bile kesintisiz olarak sevmeye devam edemezsin. Neden mi ? Çünkü korkakları, hayatı sağlamcı yaşayanları, ve herseyi hesaba kitaba getirenleri sevemezsin eninde sonunda aklın bunu idrak eder ve o canım sıcacık sevgi soğumaya başlar ve kalbinde ıssız bir üşüme duygusu başlar. Bir insanı ölünceye kadar yani yaşamın akıp gittiği süre içerisinde sevmeye devam edemezsin çünkü insan faydaya muhtaçtır, şöyle bir dönüp bakarsın yanımda kim var diye, kim bana sahip çıkmış, kim bir yuva vermiş, kim benim hayatımı idame ettiriyor, kim elektirik su faturamı ödüyor diye bir bakmışsın ki, aşık olduğun değil yanında ki, o anda anlarsın kimi sevmen gerektiğini. Sinema tarihimize geçmiş olan bir film "Selvi Boylum al Yazmalım " bitebilecegi en doğru sonla bitmiş en gerçekçi film. Gerisi gerçekten laf olsun sözüm ona, zengin kız fakir oğlan aşk ikilemesi ve sınıf atlamalar efendime söyliyeyim Hulusi Kentmen gibi müthiş iyi zengin babalar ve

Elinizden Bir İş Gelsin

Bir insanin ömrü hayatında mutlu olabilmesi için, işe yaraması için toplum içinde kabul görmesi için, bir fayda mutluluk üretebilmesi için elinden bir iş geliyor olması icap ediyor, bunun aksini iddia eden varsa çocuklarını bir bitki gibi yetiştirsin ve deney ve gözlemini kendi yapsın ama sonra arkasında nasıl mutsuz evlatlar bırakır ne beddualar alır ben bilemem. Çocuklarınıza daha küçük yaşlarda onlarda çok isteklilerken sorumluluklar verin bunu bir Pedagoji uzmanı olarak söylemiyorum ne haddime ama yan komşunun kızı olarak sohbet üslubu ile söylüyorum. Bırakın ellerini hamura soksunlar, meyvelerini kendileri soymaya çalışsınlar parmaklarında küçük bir kesik oluşabilir belki ama bileklerini kesmezler endişe etmeyin. Bir bardak çay vermesini ya da yaşı kısmen daha uygunsa çay demlemesini rica edin, o bir bardak çayı size getirdiğinde öyle bir mutlu olun ve onu onure edin ki, çocuk bir fayda ve mutluluk ürettiğinin idrakına varsın. Yarın bu çocuklar büyüdüğünde ve iş hayatına başladığ

Giyinmenin Önemi

Oldukça komik bir konu başlığı olmak üzere,  giyinmenin nasıl bir önemi olabilir, aman ha iyi giyinin üşutmeyesiniz, ya da aman ha sokağa çıplak çıkmayın, tecavüze ugrarsınız gibi bir mahiyet değil herhalde. Giyinmek... Şöyle çok eskiye gidiyorum baya bir eskiye, adem babamizla havva annemizin yanına. Bu ilk zamanlarda kıymetli ebevynlerimiz henüz tekstilin falan esamesi yokken fıtratlarında bulunan hayaları nedeniyle mahrem yerlerini örtmek istemişlerdir tabi olarak. Etrafa şöyle bir bakıp akla gelen ilk fikir olarak geniş yapraklı bitkilere uzanmışlar ve mahrem yerlerini örtmüşlerdir.  Yani burdan anlayacağımız ilk şey, giyinmenin örtünmek yani mahrem yerleri örtmek maksadını taşıdığını söyleyebiliriz tabi zamanla bu örtünme fikri o kadar gelişti ki, tasarımlar farklı kumaşlar gelişti de gelişti Adem Babamız ile Havva annemiz oldukça şaşkındırlar herhalde bizim çocuklar neler yaptılar böyle diye gurur mu duyuyorlardır bilmiyorum. Zaman içinde sevgili peygamberimiz hz. MUHAMMED ahir

Tek derdim tırnağım, lüksü

Yıllarca daha doğrusu her zaman bu olgusal olarak hep böyleydi, tırnağım kırıldı diye ağlayan insanlara hep gıcık olmuş ve onları sığ bulmuşuzdur ama belki de sığ değil yalnızca bize göre daha az dertliydiler herkes bir uzak Doğu dövüş ustası kadar derin ve felsefik olmak zorunda mı canım birileri de el mecbur Beverly hills kızı formatında yaşamaya çalışacak. Benim tırnak olayım tabi bu Beverly hills tadında birsey değil ama, başlı başına bir ironi oldu. Tabi bu nail art olaylarına yani tırnak tasarımı olayı beni de az biraz içine çekmedi değil ama gerekli noktada durmasını bildim. Uzun yıllar daha doğrusu bütün ömrüm boyunca o kadar çok derin meselelere kafa yordum ki, ilkokul da bile profosör diye itham edildim hep sivri zekalı bir insandım yani, kimsenin aklına gelmeyen yorumlar analizler benim aklıma gelir, mizah anlayışım desen sivri zekama parelel olarak gayet iyi, böyle hem arabesk hem melankolik aynı zamanda analitik tuhaf bir insanım işte. Ben edebiyatın ya da deneme yazmanın

Perfect life

Konu başlığına bakınca ingilizce bir içerik mi yazdım diye düşündünüz bilemiyorum, ayıptır söylemesi yazabilirim de ama biz de ki o söz sanatlarını, kinayeleri, hicivleri efendime soyliyeyim, kıvrak zeka ürünü kültürümüzü nasıl olur da çeviri yazıya aktarabiliriz işte orda çok ciddi kaygılar duyduğumdan yazılarımı orjinal dilde yazmaya devam. Zira başka dilde özellikle batı dili olan ingilizcede yazarsam olayın bütün agdasi yok olur gider hiçbir espirisi kalmaz. Dönelim mevzumuza size göre perfect life yani mükemmel hayat nedir ? Hayal edin çok zenginsiniz ve bir tekneniz var ve üstünde kocaman PERFECT LİFE yazıyor ama taşıması öyle zor bir hayat ki ortalama sıradan bir insanın taşıyabileceği türden değil, ve siz kendinizi tekneden aşağıya soğuk sulara atıyorsunuz, yüzmek için değil tabi, ölmek için, anlaşılan o ki, perfect olan teknenin kendisi, yaşamın kendisi bir o kadar dışkıdan. Ne sandınız ki, lüksün bir bedeli olmadığını mı?  Tabi bu bedel canınızı vermek değildi ama, dediğim g

Fast Food Kültürü

Hiç sevmem, nefret ederim, rahatsızlık duyarım, irite olurum falan. Böyle bir kültür varsa da zira bizim kültürümüz değil zaten, belki de bütün iç acımalarım bundan. Gerçi kapalı model ülkeler gibi dışa kendini tamamen  kapatmış bir insan değilim, öyle olsaydı köriyi alıp taze fasulyeye koymayı bile düşünmezdim. Bu baharat olayı bize çok hitap ediyor, Ortadoğu'dan başlayalım Çin'e doğru gittikçe aman Allah bir baharat dünyası baharat aşkı o biçim ama batıya doğru gittikçe yemekler yağdan salçadan bir haber. Dönelim fast food olayına zira meselemiz gurmelik tadında bir dünya mutfakları mevzusu değil. Yılda bir kere bazen o bile olmamakla birlikte o kasten kırmızı renkli fast foodculara girmem. Zaten memleket olarak yemekçi kıtlığı çekmiyoruz çok şükür ama bir gün  gelir hergün yemek yediğim köftecinin ekmek arası ızgara tavugundan sıkılırsam ve ev yemeğinin de beni tok tutmayacagini düşünürsem, bu şartlar altında kalkar giderim o malum yere. Sözüm ona fast food olayı, hızlı yapı

İstisnasız Her Sabah

İstisnasız Her Sabah insan aynı duygularla uyanılırmış... Aynı tatlı hayaller kurulur sonra aynı iç acısıyla yaşanamamişlığın ya da yasanamayacak olacağı gerçeğinin kucağına atılırmış. İstisnasız her sabah aynı olasılıklar, analizler ve tahliller yapılır bilmem kacinci kez aynı sonuçlara varılırmış.. Gözlerden akan yaşlara ise mani olmak ne mümkün. Kader mi irade mi derken her ikisi de diyor insanın içindeki Kemale ermiş politik amca. Yaşı Kemale ermiş ya pek bir olgun pek bir bilirkişi.  İnsan gününü olaylar halinde yaşar ya, bir de duyguları içinde yaşarmış. Bir tane yaşadığımız hayat var içinde somutluklar ve nesneler olan, bir tane de zihnimizin içinde bir hayat var, sizce insan asıl hangisinin içinde yaşar? Benim içimdeki Kemale ermiş politik Amcaya sorarsak kesin profesyonel bir  cevap verir ama ben ulu bilge bir cevap istemiyorum ki bu soruyu sorarken, ben kırgın naif ve Melankolik bir cevap istiyorum . İnsan zihninin içindeki hayatta da yaşarmış hem de öyle acı bir hayat ki, ak

Fakir Edebiyatı

Hayatta konu ne olursa olsun, bir yerde maddi imkânlarla müthiş alakali. Adeta aldığınız hava kadar etkili bir faktör, adeta sınıflar arasındaki farklar farklı hava katmanlariyla ayrılmış. Herkesin soludugu hava farklı olduğundan, ortaya çıkan ürünlerin kaliteleri de farklı farklı. Bazen bazı bitkilerin yanlış yerde filizlendigini görüyorum ya içim inceden bir sizlamiyor değil. Benim de doğru yerde filizlendigim Muallak bir durum. Yazdıklarıma bakıyorum bildiğin fakir edebiyatı, kader iman inanç dua, biz fakirlerin ilahi yolda bu kadar mesafe kat etmesi ve tüm var olma amaçlarını sorgulaması bir tesadüf mü? Gerçi böyle derde can feda, sonunda bana Allah'ı buldurmuş, hayatımla ilgili tatminlik duzeyimi artırmış daha ne olsun. Fakirlik iyidir küçük şeylerle bile çok mutlu olur insan. Tabi ben de isterdim Kolejlerde okumak, yurt dışı görmek, nitelikli bir çevre içinde is guc sahibi olmak falan ama, napican kader diye bir handikap var. Neye benziyor biliyor musunuz, ayni yemeği farklı

Kadın olmak

Kadın olmak iyi güzel hoşta, duygusal anlamda, fıtrat manasinda taşıması hayli zor. Hem fiziksel olarak zayıfsınız hem de mental olarak. Hayatınızda her zaman bir ceylan kadar naif ve savunmasizsiniz kimileri kendini Leopar ya da dişi aslan falan sansa da, o da sonuçta yine ceylan anatomisine yenik düşüyor. Kadın olmak deyince dram yaratmak için atmadım bu başlığı, bu ülkede kadın olmak diyerek başlayan ve alayına söven tabiri caizse, öyle bir içerik değil bu. Bu yalnız kendi içinde kadın olma duygusunun ağırlığını içeren bir yazı, üstelikte şu ülke bu ülke değil evrensel bütün dünya kadınları için geçerli. Eğer bir kadınsanız, hayatınızda doldurulamayan bir boşluk hep söz konusu, kendiniz dışında bir güce ihtiyaç duyma hali hep var. Biri tarafından düşünülmek, müdafaa edilmek vs. Yani iyi güzel hoşta, bu ihtiyaç karşılanmadıgında sıkıntı oluşuyor. Bir de işin garibi, kadınlar hep sevilmek istiyor erkekler ise  sevmemek!  Sorumluluk sahibi olmamak, mesuliyet üstlenmemek. Kadınlar yuva

Kimsesiz

Bugün bize bir toplum  dayatısı gibi görünen, görev ve sorumluluk sıkıntısı olarak algıladıgımız şeyler aslında o kadar bizi korumaya ve geleceğimizi güvence altına almakla ilgili kı!  Ne demeye mi çalışıyorum, toplum size düzenli bir işe sahip olmanız konusunda ya da evlenmeniz gerektiği hususunda baskı yapıyor değil mi, peki amaç ne, topluma ne ki sizin hayatınızdan! Geçen gün bir öğle molasında açık havada bir yerde ve hatta seyyar bir köftecinin önünde oturmuş yemegimi yiyordum, etrafta da ınsanlar oturmuşlar kimileri yemeklerini yiyorlar kimleri de Çaylarını içiyorlardi, yaşlıca bir amca aralarından süzülerek karşıma doğru gelmeye başladı etrafına bakıyordu sanki insanların umursizca kendisini farketmemelerine şaşkınlıkla ya da üzüntüyle bakıyordu. Amcaya seslendim, yanıma oturmasıni söyledim tabureye oturdu, aç olup olmadığını sordum ısrarla Hayır dedi, ama çaya kayıtsız kalamayip o olur dedi. Amcanın hali perişan vücudu kup kuru elleri titriyor, açlıktan olsa gerek, ama belli k

Günün anlam ve önemi ; 1 Mayıs !

Bazı günler, bazı olaylar, bazı toplum gündemini işgal eden olgular var ki, üzerine konuşmamak vicdanı sıkıntı, susmak bir suç gibi adeta, tabi bu suç yine vicdani bir olay olup kişiye göre göreceli olduğundan sübjektif bir kanıdır.  Sevgililer günü hakkında ya da, yeni yıla girerken "Merry cristmas" temalı konusmayabilirim zira, benim için üzerine konuşulacak bir hadise değildir, ama söz konusu, insani değerleri derinden etkileyen insanlık tarihini ilmek ilmek işleyen , hak hakkaniyet ve insan olma dertleri olunca konusmamayi da, bir nevi zulme ortak olmak olarak yorumluyorum, tabi bu sözler çok fazla içselleştirme yaptığımı ve arabesk düşündüğümü  hissettirebilir, hissettirsin önemli değil. Ezelden beri insanın insana yaptığı haksızlık ve zulüm vardı var olmaya da devam edecek. Kutsal olan rızık iken, birileri asıl hikmeti kendilerinde görecekler, Firavun da kendini tanrı zannediyordu ama ne yazık ki, mumyalanip mezarına koyulali çoook uzun zaman oldu, ve hala tanrısal bir