İstisnasız Her Sabah insan aynı duygularla uyanılırmış... Aynı tatlı hayaller kurulur sonra aynı iç acısıyla yaşanamamişlığın ya da yasanamayacak olacağı gerçeğinin kucağına atılırmış. İstisnasız her sabah aynı olasılıklar, analizler ve tahliller yapılır bilmem kacinci kez aynı sonuçlara varılırmış.. Gözlerden akan yaşlara ise mani olmak ne mümkün. Kader mi irade mi derken her ikisi de diyor insanın içindeki Kemale ermiş politik amca. Yaşı Kemale ermiş ya pek bir olgun pek bir bilirkişi. İnsan gününü olaylar halinde yaşar ya, bir de duyguları içinde yaşarmış. Bir tane yaşadığımız hayat var içinde somutluklar ve nesneler olan, bir tane de zihnimizin içinde bir hayat var, sizce insan asıl hangisinin içinde yaşar? Benim içimdeki Kemale ermiş politik Amcaya sorarsak kesin profesyonel bir cevap verir ama ben ulu bilge bir cevap istemiyorum ki bu soruyu sorarken, ben kırgın naif ve Melankolik bir cevap istiyorum . İnsan zihninin içindeki hayatta da yaşarmış hem de öyle acı bir hayat ki, akıbetinin ne olacağı bilinmeyen davalarını ancak yüce Allahın bir karara bağlayabilecegi, çaresizce yüce Allahın bir çare olacağını umut ederek yaşanan bir zihinsel hayat. Reelde hiçbir karşılığı olmayan, herhangi bir yaşanabilitesi de kalmayan ama düşüncede buluştugumuz zihinsel hayatlarımız var. İstisnasız her sabah, aynı duygu fırtınalari esermiş hem isteyerek bir savrulma hali söz konusu bu fırtına da hem de sonrasında Allahım ne zaman kurtulacağım bu duygu durum hallerinden diye bir başka ağıt yakma hali. İşte o anda içinde yaşadığımız nesneler dünyası olan hayatımız, zihinsel hayatımızın ilacı oluveriyor. Orda yaşadığımız üzüntü ve kederlerin birgün biteceğini, şifa bulacağını ve onarilacagini temin ediyor, nesneler dünyası. İnsan olmak ne garip, ne ürkütücü ne müthiş bir durum gördünüz mü? Balçiktan yaratılan, madeninde mukavemet anlamında hiçbir kalite bulunmayan bir canlının, görünen görünmeyen milyon tane şey ile münasebet halinde olması, zayıf nefis ve iradelerimiz için ne kadar da zor biliyor musunuz? Yaşamak ne tehlikeli şey habibim, gelmiş geçmiş, kader dua, ilahi boyut, bu dünya öbür dünya derken bu kadar çok komplikasyon bize de çok fazla. Sırlar içinde sırlar var bir de bunların içinde istisnasız her sabah savrulma var.
Hiç sevmem, nefret ederim, rahatsızlık duyarım, irite olurum falan. Böyle bir kültür varsa da zira bizim kültürümüz değil zaten, belki de bütün iç acımalarım bundan. Gerçi kapalı model ülkeler gibi dışa kendini tamamen kapatmış bir insan değilim, öyle olsaydı köriyi alıp taze fasulyeye koymayı bile düşünmezdim. Bu baharat olayı bize çok hitap ediyor, Ortadoğu'dan başlayalım Çin'e doğru gittikçe aman Allah bir baharat dünyası baharat aşkı o biçim ama batıya doğru gittikçe yemekler yağdan salçadan bir haber. Dönelim fast food olayına zira meselemiz gurmelik tadında bir dünya mutfakları mevzusu değil. Yılda bir kere bazen o bile olmamakla birlikte o kasten kırmızı renkli fast foodculara girmem. Zaten memleket olarak yemekçi kıtlığı çekmiyoruz çok şükür ama bir gün gelir hergün yemek yediğim köftecinin ekmek arası ızgara tavugundan sıkılırsam ve ev yemeğinin de beni tok tutmayacagini düşünürsem, bu şartlar altında kalkar giderim o malum yere. Sözüm ona fast food olayı, hızlı yapı
Yorumlar
Yorum Gönder