Bir insanin ömrü hayatında mutlu olabilmesi için, işe yaraması için toplum içinde kabul görmesi için, bir fayda mutluluk üretebilmesi için elinden bir iş geliyor olması icap ediyor, bunun aksini iddia eden varsa çocuklarını bir bitki gibi yetiştirsin ve deney ve gözlemini kendi yapsın ama sonra arkasında nasıl mutsuz evlatlar bırakır ne beddualar alır ben bilemem.
Çocuklarınıza daha küçük yaşlarda onlarda çok isteklilerken sorumluluklar verin bunu bir Pedagoji uzmanı olarak söylemiyorum ne haddime ama yan komşunun kızı olarak sohbet üslubu ile söylüyorum. Bırakın ellerini hamura soksunlar, meyvelerini kendileri soymaya çalışsınlar parmaklarında küçük bir kesik oluşabilir belki ama bileklerini kesmezler endişe etmeyin. Bir bardak çay vermesini ya da yaşı kısmen daha uygunsa çay demlemesini rica edin, o bir bardak çayı size getirdiğinde öyle bir mutlu olun ve onu onure edin ki, çocuk bir fayda ve mutluluk ürettiğinin idrakına varsın. Yarın bu çocuklar büyüdüğünde ve iş hayatına başladığında hickimse onlara kralmış ya da prensesmiş gibi davranmayacak bilhassa aksi muamele de bulunacaklar bu yüzden çocuklarınızı gerçek dünyaya hazırlayın ve onları kalifiyeleştirin, ellerinde bir maheret olsun bu maheret hangi gün nerde ne işine yarar ve hangi kalplere gönüllere girmesine vesile olur bilemezsiniz. Herkes ama herkes hayatında nitelikli işe yarar ınsanlar görmek ister. Hiç kimse herseyi önüne hazır bekleyen ayy ben onu da yapmasını bilmiyorum diyen insanlar görmek istemez. Bir arkadaşım var ve parmak başına bir mahereti var, cok iyi yemek yapar, örgü yapar, dikiş yapar aynı zamanda evli ve suan bir bebeği var aynı zamanda mimarlık fakültesini bitirmek üzere demek ki bir insanın çocukken bir takım ev işlerine bulaşması onun eğitim hayatını bitirmiyor bilhassa destekliyor çünkü eli iş yapmaya alışmış bir İnsan daha zeki ve cevval oluyor. Kalifiyeleşmekten kastım tam olarak bu. Çocuğunuza bir işe yaramasını öğretirseniz bilgisayar ya da telefon karşısında beynini uyuşturmak yerine düşünmeye teşvik edersiniz ve hatta kendi ağzıyla anne bu kadar yeter benim ders çalışmam lazım dediğini görürsünüz aksi takdirde sen yeterki ders çalış ben suyunu yemeğini önüne koyarım derseniz çocuk o geniş zaman aralığında muhakkak sanal alemde çoktan bilinç kaybı yaşıyor olacaktır. Yani çocuğunuzun boş vaktinin çok olması boş işlerle uğraşma süresini uzatacaktır.
Küçüktüm ve mercimek çorbası yapmıştım annem o kadar mutlu olmuştu ki birgün de annemle babam işten gelmeden önce bir arkadaşımdan aldığım taze fasulye tarifi ile yemeklerini pişirmiştim, annemi ne kadar büyük bir zahmetten kurtardıgımı ve nasıl büyük bir fayda ürettiğimin farkında mısınız ? Ben annemi 13 yaşında kaybettim bu anılar daha önce yani. 13 yaşında annesini kaybetmiş biri olarak yakın geçmiş zamanda ki anneler günü temasına karşı duyarsız kaldım galiba, anne üzerine bir deneme yazamadım teknik olarak olmadı yani, orda bir boşluk olunca söyleyebileceğim birsey olmadı. Dram yaratmayı ise hiç sevmem zaten öyle işleyen de bir zihin sistemim yok. Özetle şunu söylemem gerekirse bu dünyadaki tek gerçek sevgi hiçbir kural ve şart taşımayan sevgi anne sevgisidir geriye kalan hadiseler bir takım insani hareketler, işte o kadar. 13 yaşında birden bire bütün yemekleri yapmayı öğrendim çamaşır makinasını kullanmak dahil ev işleri sorumluluğunu üstlendim çok şükür bu durum beni eğitimimden alı koymadı ve kendi kanaatimce kalifiyeleştim.
Uzun lafın kısası ve özetle ve sonuç olarak, insanları ilerde kendi kendilerine yetebilecek kadar kendi islerini kendileri yapabilecek kadar eğitin, eğitin ki kimseye bir tas çorba için ya da bir bardak çay için muhtaç olmasınlar. Dünyanın bin bir türlü hali var hiçbirimiz için anne kucağı gibi korunaklı bir yer değil. Dünya naif, pamuk kozası içinde yaşamaya alışmış insanlar için çok fazla, tehlikeli, herkesin ama herkesin biraz daha sağlam tekerleri olsun ki, dikenli dememiz hafif kalacak bu hayat yolunda yolculuğu kesintisiz ve güvenli olarak devam etsin.
Hiç sevmem, nefret ederim, rahatsızlık duyarım, irite olurum falan. Böyle bir kültür varsa da zira bizim kültürümüz değil zaten, belki de bütün iç acımalarım bundan. Gerçi kapalı model ülkeler gibi dışa kendini tamamen kapatmış bir insan değilim, öyle olsaydı köriyi alıp taze fasulyeye koymayı bile düşünmezdim. Bu baharat olayı bize çok hitap ediyor, Ortadoğu'dan başlayalım Çin'e doğru gittikçe aman Allah bir baharat dünyası baharat aşkı o biçim ama batıya doğru gittikçe yemekler yağdan salçadan bir haber. Dönelim fast food olayına zira meselemiz gurmelik tadında bir dünya mutfakları mevzusu değil. Yılda bir kere bazen o bile olmamakla birlikte o kasten kırmızı renkli fast foodculara girmem. Zaten memleket olarak yemekçi kıtlığı çekmiyoruz çok şükür ama bir gün gelir hergün yemek yediğim köftecinin ekmek arası ızgara tavugundan sıkılırsam ve ev yemeğinin de beni tok tutmayacagini düşünürsem, bu şartlar altında kalkar giderim o malum yere. Sözüm ona fast food olayı, hızlı yapı
Yorumlar
Yorum Gönder