Ana içeriğe atla

Devam edemezsin

Bir insanı değil sonsuza kadar, ömrünün sonuna kadar bile kesintisiz olarak sevmeye devam edemezsin. Neden mi ?
Çünkü korkakları, hayatı sağlamcı yaşayanları, ve herseyi hesaba kitaba getirenleri sevemezsin eninde sonunda aklın bunu idrak eder ve o canım sıcacık sevgi soğumaya başlar ve kalbinde ıssız bir üşüme duygusu başlar. Bir insanı ölünceye kadar yani yaşamın akıp gittiği süre içerisinde sevmeye devam edemezsin çünkü insan faydaya muhtaçtır, şöyle bir dönüp bakarsın yanımda kim var diye, kim bana sahip çıkmış, kim bir yuva vermiş, kim benim hayatımı idame ettiriyor, kim elektirik su faturamı ödüyor diye bir bakmışsın ki, aşık olduğun değil yanında ki, o anda anlarsın kimi sevmen gerektiğini. Sinema tarihimize geçmiş olan bir film "Selvi Boylum al Yazmalım " bitebilecegi en doğru sonla bitmiş en gerçekçi film. Gerisi gerçekten laf olsun sözüm ona, zengin kız fakir oğlan aşk ikilemesi ve sınıf atlamalar efendime söyliyeyim Hulusi Kentmen gibi müthiş iyi zengin babalar ve Kezbanlari Parislere göndermeler. Sizce de hepimizi  bu filmler kandırmadı mı yani sevginin herseyin üstünden geleceği inancını bunlar oluşturmadi mı? Dönelim al Yazmalı ya, "sevgi neydi, emekti" nasıl klişe bir söz kalıbı oldu ama nasıl da bir o kadar doğru ki! Filmin sonunda kadın, içi kan ağlayarakta olsa, emektar adama doğru yürür, arkada acıdan  gözleri dolmuş bir adam görünmektedir bu adamın geri kalan ömründe, ciğerleri yansa ve çürüse, kalbi adeta bir kor olsa birşeye fayda eder mi ? İşte sorumsuzları, yüreksizleri, zora gelince kaçanları istesen de sevmeye devam edemezsin. İşin garibi hep kötü insanlar zayıf insanlar sevilir sevilmeye layık olmayan insanlar sevilir, ben bunun bir sebebini fıtri olarak görüyorum, yani bizleri yaratan yüce Allah kendisine kusursuz ibadet ve iman eden kulları varken biz ınsanları yarattı bizim ise her yerimiz kusur ve hata dolu buna karşın Allahın bize karşı duyduğu sevgi çok büyük sizce de zayıf olanı sevme duygusu bize yaratıcımızın ruhundan gelmiyor mu ? Erdemli insanlarla erdemsiz insanların karşılaşmalarında iki hisse vardır ve sahiplerine verilmek üzere imtihan başlatılır. Yuce Allah bir kötünün cezasını bir iyi ile verir kendisi gibi bir kötü ile değil, kötü insan iyi insanla cezalandırılır çünkü, vicdan azabını ve yüreğin ıslahını ancak iyilik sağlayabilir.  Mühürlü kalpleri ancak sevgi açabilir. Birine eğer beddua etmek isterseniz, Allah ıslah etsin demeniz yeterli bundan daha büyük bir terbiye ve ceza olamaz çünkü.

18li  yaşlarda insanlar büyük inançlara ve tutkulara göre yaşandığını ve hayatın bunlara göre şekillendigini sanırlar oysa yetişkin insanlar asla hayatlarını duygu ve hislerine göre yaşamazlar bu yönleriyle yetişkin insanlara hayranım. Kusursuz Bir cinayeti müthiş bir soğukkanlılıkla işlerler ve hersey o kadar sterildir ki, hersey olup bittiğinde suçlu değildirler. Sizce de bu algısal özveri hayranlık verici değil mi? Yetişkin insanlar hayatlarını kendileri yönetirler, neyin acısını hangi oranda çekeceklerine kendileri karar verirler sizin görmediğiniz yerlerde salya sümük ağlasalar bile ki öyle birşey olduğunu sanmam yüksek ihtimal gözyaşlarını içlerine içlerinin bile haberi olmadan akıtıyorlardır, dimdik durur ve yaşamaya devam ederler, hersey kontrol altındadır yani, size tavsiyem bu profesyonelligin tadını çıkarın siz de tertemiz mis gibi yaşamaya devam edin, kalbiniz paramparça ama etrafta hiç kan lekesi yok endişe etmeyin. Faili meçhul bir zavallı olmaktansa, sur sesinin ikinci feryadını duymaya gerek duymadan yeniden dirilin. Madem katiller profesyonel öyleyse maktuller de profesyonel olsunlar arsizca yeniden dirilsinler madem onlar arsız, siz de asil acılarınızı atın kalbinizin üstünden.

Gerçek hayat ne kadar acımasız değil mi, acılarımızı inançlarımızı bile elimizden alıyor bize bırakmıyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fast Food Kültürü

Hiç sevmem, nefret ederim, rahatsızlık duyarım, irite olurum falan. Böyle bir kültür varsa da zira bizim kültürümüz değil zaten, belki de bütün iç acımalarım bundan. Gerçi kapalı model ülkeler gibi dışa kendini tamamen  kapatmış bir insan değilim, öyle olsaydı köriyi alıp taze fasulyeye koymayı bile düşünmezdim. Bu baharat olayı bize çok hitap ediyor, Ortadoğu'dan başlayalım Çin'e doğru gittikçe aman Allah bir baharat dünyası baharat aşkı o biçim ama batıya doğru gittikçe yemekler yağdan salçadan bir haber. Dönelim fast food olayına zira meselemiz gurmelik tadında bir dünya mutfakları mevzusu değil. Yılda bir kere bazen o bile olmamakla birlikte o kasten kırmızı renkli fast foodculara girmem. Zaten memleket olarak yemekçi kıtlığı çekmiyoruz çok şükür ama bir gün  gelir hergün yemek yediğim köftecinin ekmek arası ızgara tavugundan sıkılırsam ve ev yemeğinin de beni tok tutmayacagini düşünürsem, bu şartlar altında kalkar giderim o malum yere. Sözüm ona fast food olayı, hızlı yapı

Perfect life

Konu başlığına bakınca ingilizce bir içerik mi yazdım diye düşündünüz bilemiyorum, ayıptır söylemesi yazabilirim de ama biz de ki o söz sanatlarını, kinayeleri, hicivleri efendime soyliyeyim, kıvrak zeka ürünü kültürümüzü nasıl olur da çeviri yazıya aktarabiliriz işte orda çok ciddi kaygılar duyduğumdan yazılarımı orjinal dilde yazmaya devam. Zira başka dilde özellikle batı dili olan ingilizcede yazarsam olayın bütün agdasi yok olur gider hiçbir espirisi kalmaz. Dönelim mevzumuza size göre perfect life yani mükemmel hayat nedir ? Hayal edin çok zenginsiniz ve bir tekneniz var ve üstünde kocaman PERFECT LİFE yazıyor ama taşıması öyle zor bir hayat ki ortalama sıradan bir insanın taşıyabileceği türden değil, ve siz kendinizi tekneden aşağıya soğuk sulara atıyorsunuz, yüzmek için değil tabi, ölmek için, anlaşılan o ki, perfect olan teknenin kendisi, yaşamın kendisi bir o kadar dışkıdan. Ne sandınız ki, lüksün bir bedeli olmadığını mı?  Tabi bu bedel canınızı vermek değildi ama, dediğim g

Giyinmenin Önemi

Oldukça komik bir konu başlığı olmak üzere,  giyinmenin nasıl bir önemi olabilir, aman ha iyi giyinin üşutmeyesiniz, ya da aman ha sokağa çıplak çıkmayın, tecavüze ugrarsınız gibi bir mahiyet değil herhalde. Giyinmek... Şöyle çok eskiye gidiyorum baya bir eskiye, adem babamizla havva annemizin yanına. Bu ilk zamanlarda kıymetli ebevynlerimiz henüz tekstilin falan esamesi yokken fıtratlarında bulunan hayaları nedeniyle mahrem yerlerini örtmek istemişlerdir tabi olarak. Etrafa şöyle bir bakıp akla gelen ilk fikir olarak geniş yapraklı bitkilere uzanmışlar ve mahrem yerlerini örtmüşlerdir.  Yani burdan anlayacağımız ilk şey, giyinmenin örtünmek yani mahrem yerleri örtmek maksadını taşıdığını söyleyebiliriz tabi zamanla bu örtünme fikri o kadar gelişti ki, tasarımlar farklı kumaşlar gelişti de gelişti Adem Babamız ile Havva annemiz oldukça şaşkındırlar herhalde bizim çocuklar neler yaptılar böyle diye gurur mu duyuyorlardır bilmiyorum. Zaman içinde sevgili peygamberimiz hz. MUHAMMED ahir