Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Devam edemezsin

Bir insanı değil sonsuza kadar, ömrünün sonuna kadar bile kesintisiz olarak sevmeye devam edemezsin. Neden mi ? Çünkü korkakları, hayatı sağlamcı yaşayanları, ve herseyi hesaba kitaba getirenleri sevemezsin eninde sonunda aklın bunu idrak eder ve o canım sıcacık sevgi soğumaya başlar ve kalbinde ıssız bir üşüme duygusu başlar. Bir insanı ölünceye kadar yani yaşamın akıp gittiği süre içerisinde sevmeye devam edemezsin çünkü insan faydaya muhtaçtır, şöyle bir dönüp bakarsın yanımda kim var diye, kim bana sahip çıkmış, kim bir yuva vermiş, kim benim hayatımı idame ettiriyor, kim elektirik su faturamı ödüyor diye bir bakmışsın ki, aşık olduğun değil yanında ki, o anda anlarsın kimi sevmen gerektiğini. Sinema tarihimize geçmiş olan bir film "Selvi Boylum al Yazmalım " bitebilecegi en doğru sonla bitmiş en gerçekçi film. Gerisi gerçekten laf olsun sözüm ona, zengin kız fakir oğlan aşk ikilemesi ve sınıf atlamalar efendime söyliyeyim Hulusi Kentmen gibi müthiş iyi zengin babalar ve

Elinizden Bir İş Gelsin

Bir insanin ömrü hayatında mutlu olabilmesi için, işe yaraması için toplum içinde kabul görmesi için, bir fayda mutluluk üretebilmesi için elinden bir iş geliyor olması icap ediyor, bunun aksini iddia eden varsa çocuklarını bir bitki gibi yetiştirsin ve deney ve gözlemini kendi yapsın ama sonra arkasında nasıl mutsuz evlatlar bırakır ne beddualar alır ben bilemem. Çocuklarınıza daha küçük yaşlarda onlarda çok isteklilerken sorumluluklar verin bunu bir Pedagoji uzmanı olarak söylemiyorum ne haddime ama yan komşunun kızı olarak sohbet üslubu ile söylüyorum. Bırakın ellerini hamura soksunlar, meyvelerini kendileri soymaya çalışsınlar parmaklarında küçük bir kesik oluşabilir belki ama bileklerini kesmezler endişe etmeyin. Bir bardak çay vermesini ya da yaşı kısmen daha uygunsa çay demlemesini rica edin, o bir bardak çayı size getirdiğinde öyle bir mutlu olun ve onu onure edin ki, çocuk bir fayda ve mutluluk ürettiğinin idrakına varsın. Yarın bu çocuklar büyüdüğünde ve iş hayatına başladığ

Giyinmenin Önemi

Oldukça komik bir konu başlığı olmak üzere,  giyinmenin nasıl bir önemi olabilir, aman ha iyi giyinin üşutmeyesiniz, ya da aman ha sokağa çıplak çıkmayın, tecavüze ugrarsınız gibi bir mahiyet değil herhalde. Giyinmek... Şöyle çok eskiye gidiyorum baya bir eskiye, adem babamizla havva annemizin yanına. Bu ilk zamanlarda kıymetli ebevynlerimiz henüz tekstilin falan esamesi yokken fıtratlarında bulunan hayaları nedeniyle mahrem yerlerini örtmek istemişlerdir tabi olarak. Etrafa şöyle bir bakıp akla gelen ilk fikir olarak geniş yapraklı bitkilere uzanmışlar ve mahrem yerlerini örtmüşlerdir.  Yani burdan anlayacağımız ilk şey, giyinmenin örtünmek yani mahrem yerleri örtmek maksadını taşıdığını söyleyebiliriz tabi zamanla bu örtünme fikri o kadar gelişti ki, tasarımlar farklı kumaşlar gelişti de gelişti Adem Babamız ile Havva annemiz oldukça şaşkındırlar herhalde bizim çocuklar neler yaptılar böyle diye gurur mu duyuyorlardır bilmiyorum. Zaman içinde sevgili peygamberimiz hz. MUHAMMED ahir

Tek derdim tırnağım, lüksü

Yıllarca daha doğrusu her zaman bu olgusal olarak hep böyleydi, tırnağım kırıldı diye ağlayan insanlara hep gıcık olmuş ve onları sığ bulmuşuzdur ama belki de sığ değil yalnızca bize göre daha az dertliydiler herkes bir uzak Doğu dövüş ustası kadar derin ve felsefik olmak zorunda mı canım birileri de el mecbur Beverly hills kızı formatında yaşamaya çalışacak. Benim tırnak olayım tabi bu Beverly hills tadında birsey değil ama, başlı başına bir ironi oldu. Tabi bu nail art olaylarına yani tırnak tasarımı olayı beni de az biraz içine çekmedi değil ama gerekli noktada durmasını bildim. Uzun yıllar daha doğrusu bütün ömrüm boyunca o kadar çok derin meselelere kafa yordum ki, ilkokul da bile profosör diye itham edildim hep sivri zekalı bir insandım yani, kimsenin aklına gelmeyen yorumlar analizler benim aklıma gelir, mizah anlayışım desen sivri zekama parelel olarak gayet iyi, böyle hem arabesk hem melankolik aynı zamanda analitik tuhaf bir insanım işte. Ben edebiyatın ya da deneme yazmanın

Perfect life

Konu başlığına bakınca ingilizce bir içerik mi yazdım diye düşündünüz bilemiyorum, ayıptır söylemesi yazabilirim de ama biz de ki o söz sanatlarını, kinayeleri, hicivleri efendime soyliyeyim, kıvrak zeka ürünü kültürümüzü nasıl olur da çeviri yazıya aktarabiliriz işte orda çok ciddi kaygılar duyduğumdan yazılarımı orjinal dilde yazmaya devam. Zira başka dilde özellikle batı dili olan ingilizcede yazarsam olayın bütün agdasi yok olur gider hiçbir espirisi kalmaz. Dönelim mevzumuza size göre perfect life yani mükemmel hayat nedir ? Hayal edin çok zenginsiniz ve bir tekneniz var ve üstünde kocaman PERFECT LİFE yazıyor ama taşıması öyle zor bir hayat ki ortalama sıradan bir insanın taşıyabileceği türden değil, ve siz kendinizi tekneden aşağıya soğuk sulara atıyorsunuz, yüzmek için değil tabi, ölmek için, anlaşılan o ki, perfect olan teknenin kendisi, yaşamın kendisi bir o kadar dışkıdan. Ne sandınız ki, lüksün bir bedeli olmadığını mı?  Tabi bu bedel canınızı vermek değildi ama, dediğim g

Fast Food Kültürü

Hiç sevmem, nefret ederim, rahatsızlık duyarım, irite olurum falan. Böyle bir kültür varsa da zira bizim kültürümüz değil zaten, belki de bütün iç acımalarım bundan. Gerçi kapalı model ülkeler gibi dışa kendini tamamen  kapatmış bir insan değilim, öyle olsaydı köriyi alıp taze fasulyeye koymayı bile düşünmezdim. Bu baharat olayı bize çok hitap ediyor, Ortadoğu'dan başlayalım Çin'e doğru gittikçe aman Allah bir baharat dünyası baharat aşkı o biçim ama batıya doğru gittikçe yemekler yağdan salçadan bir haber. Dönelim fast food olayına zira meselemiz gurmelik tadında bir dünya mutfakları mevzusu değil. Yılda bir kere bazen o bile olmamakla birlikte o kasten kırmızı renkli fast foodculara girmem. Zaten memleket olarak yemekçi kıtlığı çekmiyoruz çok şükür ama bir gün  gelir hergün yemek yediğim köftecinin ekmek arası ızgara tavugundan sıkılırsam ve ev yemeğinin de beni tok tutmayacagini düşünürsem, bu şartlar altında kalkar giderim o malum yere. Sözüm ona fast food olayı, hızlı yapı

İstisnasız Her Sabah

İstisnasız Her Sabah insan aynı duygularla uyanılırmış... Aynı tatlı hayaller kurulur sonra aynı iç acısıyla yaşanamamişlığın ya da yasanamayacak olacağı gerçeğinin kucağına atılırmış. İstisnasız her sabah aynı olasılıklar, analizler ve tahliller yapılır bilmem kacinci kez aynı sonuçlara varılırmış.. Gözlerden akan yaşlara ise mani olmak ne mümkün. Kader mi irade mi derken her ikisi de diyor insanın içindeki Kemale ermiş politik amca. Yaşı Kemale ermiş ya pek bir olgun pek bir bilirkişi.  İnsan gününü olaylar halinde yaşar ya, bir de duyguları içinde yaşarmış. Bir tane yaşadığımız hayat var içinde somutluklar ve nesneler olan, bir tane de zihnimizin içinde bir hayat var, sizce insan asıl hangisinin içinde yaşar? Benim içimdeki Kemale ermiş politik Amcaya sorarsak kesin profesyonel bir  cevap verir ama ben ulu bilge bir cevap istemiyorum ki bu soruyu sorarken, ben kırgın naif ve Melankolik bir cevap istiyorum . İnsan zihninin içindeki hayatta da yaşarmış hem de öyle acı bir hayat ki, ak